Sosyal Platformlar Neden Ücretli Hale Gelemez?

FacebooktwitterpinterestlinkedinmailFacebooktwitterpinterestlinkedinmail

Geçtiğimiz günlerde, bir iş toplantısında, şöyle bir soruyla karşılaştım: Facebook’ta bulunan özel bir gruba dahil olmak için ödeme yapmalı mıyım?

Açıkçası ilk anda soruyu algılayamadım. “Facebook’ta özel bir grup var ve girişi ücretli” diye soruyu anlamlandırmaya çalışırken karşımdaki hanım devam etti: “Kapalı bir grup var. Bu gruba üye olmak istiyorum ancak grubun sahibi benden giriş ücreti talep ediyor. Bu ödemeyi yapmalı mıyım?” Haliyle ilk iç tepkim “Vay, uyanığa bak” demek oldu. Yalnız daha sonra olayın bir kaç boyutu olduğunu düşündüm ve analiz etmeye karar verdim.

Facebook kurucusu Zuckerberg’in, platformun ücretli olup olmaması konusundaki tavrı son derece net: Facebook asla ücretli olmayacak. Kime olmayacak? Kullanıcılara. Gerçek ya da tüzel kişi farketmiyor. Bedavaya bir hesap açabilecek, arkadaş olabilecek, sayfaları takip edecek ve içerik paylaşabileceksiniz. Facebook’un sosyal paylaşım ağlarında başı çektiği bu son 10 yılda, hemen her büyük platform da bu kuralı benimsemiş görünüyor. Twitter, Instagram, Pinterest… hiç birisi üyelerinden ücret istemiyor. Ancak bu platformların da müthiş bir gelire sahip olduklarının farkındayız. Soracak olsak ve desek ki “Nereden para kazanıyor bu sosyal ağlar?” cevap da son derece aşikar olacak: “Reklam”. Bu tabi ki doğru. Ancak biraz derine bakınca bu soruyu tam olarak yanıtlamıyor. En doğru cevap: “Bilgi”

Bilgi vs Para!

Dollars in the books, isolated on white background, business training.

Senelerce önce fakültede eğitimime devam ederken en sık konuştuğumuz şeylerden birisiydi bu. Tabi farklı bir perspektifle. Soruyorduk birbirimize; “Hangisi daha değerli? Para mı, bilgi mi?” diye. Motivasyonlar çoğu zaman değişiklik gösterse de şunda hem fikirdik; Bilgi parayı her zaman satın alabiliyor ancak para her zaman bilgiyi satın alamayabiliyordu. Aslında bu da öznel bir yaklaşım çünkü konu buradan çıkıp sınırlara dayanıyordu. Aslında kaç paradan bahsediyoruz? Yani Coca Cola’nın reçetesi bugüne kadar satılmadıysa, hiç satılmayacağı anlamına mı geliyordu? Kaç para verirsek o bilgiyi bize verirlerdi? İşletme açısından baktığımızda şüphesiz o tarifin bir parasal karşılığını bulmak mümkün. Ancak bu yine de o bilgiyi satın alabileceğimiz anlamına gelmiyor. Kaldı ki para ve bilgiyi yan yana koyduğumuzda sanki aralarında göze batmayan bir oran var gibi. Yani para büyüdükçe bilgi de aynı oranda büyüyor dolayısıyla tam anlamıyla o yüksekliğe ulaşamıyormuş gibi.

Buradan yola çıkarak Facebook’un para kazanma yöntemine bir göz atalım. Tamamıyla ücretsiz bir sosyal ağa dahil olan milyonlarca üye, hiç bir zorlama ve etki olmadan kişisel bilgisini, günlük yaşantılarını, sevdiği – sevmediği hemen her şeyi kendi arkadaşları ile paylaşıyor. Bunu yaparken metinler kadar fotoğraflar ve videolar kullanıyor. Her yönüyle kendi içeriğini kendisi üretiyor. Üretilmiş olan başka başka içerikleri alıyor ve farklı sosyal kimliklere sahip gruplarla paylaşıyor. Herkes bunları yorumluyor ve ortaya bir “re-mix” çıkıyor. Aslında hayatın ta kendisi gibi. Sadece daha az sınır var ve çok daha hızlı bir şekilde ilerliyor işler.

time

Time dergisinin 2006 yılında “The Person of the Year” olarak kimi seçtiğini bir hatırlayalım: You! (Sen). Kapağında “Evet, sen. Enformasyon Çağı’nı sen kontrol ediyorsun. Kendi dünyana hoşgeldin” yazıyordu. Kapak güzel bir kapaktı. Bir iMac bilgisayarın ekranına YouTube arayüzü konulmuş ve kocaman “Sen” yazan kısım bir ayna gibi parlaktı. Dergiyi okumak istediğinizde kapakta kendinizi görüyordunuz. Öz olarak da bu çağın içerik üreticileri olarak herkesi gösteriyor ve çağı şekillendirenlerin biz olduğunu savunuyordu.

 

 

Kendi bindiğiniz dalı keser misiniz?

Şimdi kendinizi Facebook yerine koyun bir düşünün bakalım nereden para kazanırdınız? Tabi ki bilgiden! Üstelik hiç de size ait olmayan bu bilgiden!

branch

Bu aşamada Facebook’u yermek doğru olmaz. Ortada bir katma değer var. İlişkilerin yorumlanması var, birbirinden çok uzak grupları bir araya getirmek var, bunları tasnif etmek, sınıflandırmak var. Dolayısıyla dönüştürülmüş bir hizmet biçimi var. Facebook diyor ki; paylaştığın içeriği daha fazla insana ulaştırmak istiyorsan bunun bir ücreti olacak. Eğer spesifik kişilere ulaşmak istiyorsan (yaş grubu, lokasyon, belirli ilgi alanları vs) yani hedefli iletişim yapmak istiyorsan bunun ücreti daha fazla olacak. Ama bundan daha ötesi değil. Bu bağlamda Facebook’un üyelere ücretli olması mümkün gözüküyor mu? Tabi ki “asla”! Kendi bindiği dalı kesmek hiç ama hiç zekice olmaz.

raccoon

Metanın doğası…

Satın alma alışkanlıkları ve davranışları üzerine derinlemesine girmeyeceğim ama şunda hem fikir olabiliriz: Bir hizmeti satın almak için asgaride bir katma değeri olması gerekiyor. Bana sorulan soruya geri dönecek olursak, o kapalı grubun ne vaad ettiğini ve ya ne yaptığını bilmiyorum ama belli ki bir katma değeri var. Yoksa hanımefendi ödeme yapmayı düşünmezdi bile. Yalnız yine de bir şeyler ters gelmiş olacak ki bu soruyu yöneltiyor. Ters olanı hemen söyleyeyim; platformun doğasına aykırı bir iş modeli üretmek. Basit bir örnekle, bedavaya oturduğunuz apartman dairesini başkasına kiraya vermeye çalışmak gibi. İstediğiniz kadar katma değer sağlayın, bu bir nevi korsanlık oluyor. Halbuki internette pek çok ücretsiz hizmeti kullanarak kendi iş / hizmet altyapınızı oluşturabilir ve ödeme alabilirsiniz. Ancak o zaman da bu insanlara ulaşmak için para ödemek zorunda kalacaksınız. Zaten sorun da bunu yapmak istememenizle başlamıyor mu?

Sosyal medya, içeriğin bizler tarafından üretildiği bir ortamda hiç bir zaman ücretli olamaz. Bunun için şekilde değiştirmesi, doğrudan katma değer sağlayan bir yapıya bürünmesi gerekiyor. Bu da zaten bildiğimiz manasıyla sosyal medyanın ölmesi demek olacaktır.

FacebooktwitterpinterestlinkedinmailFacebooktwitterpinterestlinkedinmail

Düşünür, taşınır, koşturur, uyumayı sevmez...

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir